15 Mart 2025 04:36

‘Türkiye yüzyılında’ şehircilik: AKP’nin rant hesaplaşması

Şehir Plancısı Pınar Giritlioğlu, AKP’nin kentleşme politikalarını “rant ve ideolojik hesaplaşma” olarak tanımlıyor. AKP'nin projeleri, hem ideolojik hem de ekonomik rant amacı taşıyor.

‘Türkiye yüzyılında’ şehircilik: AKP’nin rant hesaplaşması

Fotoğraf: Fatih Polat/Evrensel

Nisa Sude Demirel
nisasudedemirel3@gmail.com


İstanbul – Geçtiğimiz günlerde İletişim Başkanlığının yayımladığı “Türkiye yüzyılı mimarisi” raporu, bu zamana kadar ‘kent suçu’ olarak tanımlanmış neredeyse her yapıyı içeriyor. Bu yapılar yeniden iktidarın bir yandan rant ve talan yapılaşmasını gözler önüne sererken bir yandan da AKP’nin başta İstanbul olmak üzere kentleşme yoluyla kentlerle adeta ‘hesaplaştığını’ gösteriyor. Şehir Plancısı, Akademisyen Pınar Giritlioğlu, ‘Türkiye yüzyılı’nda kentlerin ranta açılırken nasıl bir yandan da ideolojik çatışma alanlarına döndüğünü anlattı.

Sizin gözünüzden, son 23 yılı düşündüğümüzde iktidar ‘Türkiye yüzyılı mimarisi’ dediğinde biz bu kavramdan ne anlamalıyız?

Bunu çok kolay tarif edebiliriz: Bir rant şehirleşmesi, çıkar kenti, profitopolis. Bugün kentlerin veya ya da yeni yaşam alanlarının hep ‘marka kentler, marka yaşamlar, değer artışları, kârlı yatırımlar’ şeklinde lanse edildiğini görüyoruz. Ama sosyal ilişkileri, daha iyi bir yaşam koşulunu tarif eden bir tanıtım yok. Çünkü her şey rant ve kâr üzerine oturtulmuş vaziyette. Bugün sosyal konut diye satılan yerlerin bile değer artışıyla sunulduğunu görüyoruz. Halbuki AKP 2002’de yoksullara, dar gelirlilere konut vaatleriyle iktidara gelmişti. Ancak hedefini tamamen yüksek kâr getiren rant alanları yaratmaya çevirdi. Bunu yasal düzenlemelerle yaptı. Özel proje alanları, ayrıcalıklı imar hakları gibi içinde ne olduğu tam da tarif edilmeyen, tamamen kendi özel koşullarıyla şekillenecek projelere yol verdi. Rezerv alan gibi kavramlarla onları genişletti ve bütün bunları tamamen üstenci, merkezden, dayatmacı ve kamu gücü ile zorlayarak yaptı. Yani ‘yüzyılın şehirciliği’ diye tarif edilen şeyin geri planı budur.

"Madalyonun bir yanı rant bir yanı ideoloji"

Hepimizin aklında özellikle de İstanbul’dan birkaç örnek var. Örneğin Yıldız Teknik Üniversitesine yapılmak istenen millet bahçesi, Taksim Camisi, Çamlıca Camisi... Bunların yapılış süreci büyük itirazları da beraberinde getirmişti. Bu itirazlar nelerdi? Neye karşı çıkılıyordu?

Mesela Taksim Camisi uzun yıllar boyunca tartışıldı ve aslında bir cami ihtiyacı olmadığı çok açıktı. Bölgede çünkü çok sayıda cami vardı ve bir sosyal donatı alanları ihtiyaç doğrultusunda konur. Bundan fazlası gereksiz bir kamu yatırımıdır. Taksim Camisi böyle bir ihtiyaçla ortaya çıkmadı, tamamen ideolojikti. Bir Cumhuriyet Meydanı’na ve Atatürk Kültür Merkezinin tam karşısına konuşlanmış bir cami, AKP döneminin imzası olacaktı. AKM’nin yıkılış ve yeniden yapılış de süreci benzer şekildedir. AKM yıllarca inşaat halinde kalırken onun karşısındaki Taksim Camisi hızla yükseldi. Bunun cumhuriyetle inatlaşma, hesaplaşma gibi bir ideolojik karşılığı vardı. Bunun Ankara’da da çok örneği var. Melih Gökçek döneminde çok sayıda cumhuriyet dönemi yapısı bu şekilde yıkıldı. Melih Gökçek’in İller Bankası binası yıkımındaki pozu çok tarihi bir pozdur, bu ideolojiyi çok iyi anlatır bize.

"Kentleşme bir hegemonya aracına döndü"

Bunun gibi çok örnek var. Erdoğan’ın ‘Tıraşlamadı ben de küstüm’ dediği 16/9 kuleleri, doğal sit alanı üzerine kurulan Çamlıca Camsii yine tamamen ideolojik bir sebeple ortaya çıktı. Bunlar AKP’nin İstanbul üzerindeki imzaları. Bunların yapılışına ideolojik diyorum ama elbette bunun rant yanı var. Örneğin Kanal İstanbul’da oradaki arazilerin nasıl el değiştirdiğini, nasıl rant aracı haline geldiğini gördük, meselenin bir gayrimenkul projesi yaratmak olduğuna dikkat çektik. Hâlâ su yolu yapılmasa da gayrimenkul projeleri hızla yükseldi.

Sizin söylediğiniz gibi bunun bir yandan bir ekonomik yanı da var elbette. Peki AKP’nin kentleşme pratikleri nasıl bir kültürel savaş aracına dönüştü?

2004’ten itibaren AKP, belirli yasal araçları tanımlayarak, hegemonya aracı olarak kullandı. Özellikle de örgütsüz kesimler için. Bunu Sulukule’de, Tarlabaşı’da nasıl insanların zorla tahliye edildiğini, mülksüzleştirildiğini gördük. Daha sonra bu semtlerde bu arsaların on katı değerlendiğini gördük. Dolayısıyla bu yasalar hakikaten bir hegemonya aracı olarak kullanılıyor. Örneğin Beyoğlu’da kültür yolu, kültür rotaları gibi şeylerle bu tarz uygulamalar meşrulaştırılmaya çalışıldı. Beyoğlu’daki o kültür yolu projesine baktığımızda tek tek kent suçlarını içeriyor. Tarlabaşı projesinden başlayıp AKM’ye, Taksim Camisi’ne, oradan aşağıya Galataport’a doğru inen büyük bir kent suçu rotası bu. Kültür de aslında bu süreçlerde bir sos olarak, bir meşrulaştırma aracı olarak eklendi.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

300 bin işçinin fazla mesaisine çöktüler

300 bin işçinin fazla mesaisine çöktüler

Müteahhide milyarlarca lira aktaran, sermayenin trilyonlarca liralık vergisini bir kalemde silen, gereksiz harcamalarını kısmayan iktidar, kamuda ‘tasarrufu’ alın terinden yapıyor. Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde çalışan işçilerin fazla mesai ücretleri ve ikramiyeleri “Ödenek yok” denilerek ödenmiyor.

‘Garanti’ adı altında, yıl içinde 45 müteahhide 225 milyar lira ödenecek.

Muafiyet, istisna ve indirim yoluyla patronların 2 trilyon liralık vergisi silinecek.

‘Çerez parası’ denilen taşıt kiralama bedeli 10 milyar lirayı aşacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
İSİG Meclisi: 2024'te 71 çocuk çalışma koşullarının kurbanı oldu.

Evrensel'i Takip Et